6 Şubat 2022 Pazar

 



                    Evlat Acısı

               Rahat kanapeye bacaklarımı uzatmış dinleniyorum.

               Yoğun bakım servis kapısı önünde ki bu rahat kanape den koca bekleme salonun da sadece iki tane var.Kapanın elinde değil ayağında,bedeninde..Gece olunca erkekler koltuk sandelye ne bulursa rahatca seriliyor..Bazı nedensiz korkularım yüzünden çok tedbirliyimdir ama bir gece uykusuzluğa yorgunluğa dayanamadım ve montumu serdiğim gibi yorgun bedenimi koltuğa attım ..Gece olunca salonun bu tarafı  biraz ıssız oluyor.Yattığım yerden ayak sesleri duydukca ürperiyorum hatta sıçradığım oluyor..Bizim hastanın yattığı servisin önünde  ki  sert çıkıntılı  kanapeye yattım önce..Kanapenin tam karşısında bulunan asansör sürekli çalışıyor ve mekanik açma kapama sesi rahatsız edici oluyor..Kapının yanında ise dev bir  atık tankerinin görüntüsü..Dayanamadım ve koridorun sonuna doğru olan bu rahat koltuğun boş olduğunu görünce bir cesaret gittim.Biraz içim geçmiş sanırım.Sanki tepemde birileri var gidip geliyor  ve duruyorlar.Yok artık neden dursunlar tepemde..Birden yattığım yerden fırladım..Evet biri varmış ve korkuyla yüzüne bakdığımı görünce adam  meşrubat cihazını işaret ederek su alacağını söyledi.Sanki başka yerde su yok..Kadın yatmış dinleniyor,anlasana..Bir yatırmadılar..Ben de ki korku çekiyor bunları onu da biliyorum..Hastaneye gidip gelmeler arasında bu korkum dikkat çekici bir şekilde tekrarlamaya başladı.Uzun zamandır zaten üzerinde çözmeye çalıştığım bir konuydu.Atalarımın yaşadıkları birden anlaşılır oldu.Biraz rahatlamış olduğum için de bana bir şey olmaz diyerek de tedbiri bırakmış  da olabilirim.

              Sabah doktorlar servisi gezerken refakatci leri dışarı çıkarıyor lar..Uzunca bir süre oyalanmam lazım..Zor bir gece geçirmiş yorgun,düşüncesiz bir halde  etrafa bakınırken aynı kanapenin yine boş olduğunu gördüm..Bir Oh !çekerek gündüz vakidi ürkmeden dinlenebilmek için gidip koltuğa iyice yerleşdim.Kolumu arka yumuşak sırtına ,yorgun bacaklarımı da rahat kanapeye şöyle bir uzattım..Başımı koluma yaslıyacağım sırada temiz yüzlü ,düzgün giyimli bir adam hızlıca uzattığım bacaklarıma ve yüzüme bir bakış attı.Destur..Toparlanıverdim birdenbire..Sanki başka sandelye ,kanape yok..Git kardeşim,şuraya otur..Yooo !illaa bu rahat koltuğa oturacak.Toparlanırken soğukca sırıttım..Buyur ettim açtığım yere.Tapulu malım değil ya!Birden kalkıp gidemedim de..Yavaşca uca ilişti.Elinde ki paketi açtı ve gevreği bana uzatarak,

               -Simit yermisiniz ?

               -Sağol istemem çorba içtim erkenden.

                Küçük parçalar koparıyor yer gibi ağzına atıyor.Gözleri açılıp kapanan yoğun bakım ünitesi kapısın da..Benim gözler ise  hastamın yattığı koridorun uzak ucunda.

                Kalkmak istiyorum kalkamıyorum 'kal geldi 'deriz ya! o durumdayım..

                Önümüzden servis arabasıyla geçen hizmetliden su istedi.Gevrek boğazına takıldı,tabii çay ister o yanına..Çay da olsa gitmeyecekmiş lokmalar aslında..'Ben de su istiyorum 'diyeceğim ama böyle dağıtmazlar biliyorum..Hizmetli tam arabasını sürecekken durdu kutudan bir tane daha çıkardı ve bana suyu verip gitti..

                -Sizin kiminiz var dedi adam.

                -Kardeşim hasta,sizin?

                -Oğlum..

                 Yüzüne bakıp kaldım..

                 Trafik kazası geçiren  oğlunun ölüm riski var mış.Özel şöförlüğünü yaptığı patronunu arabayla bırakdıktan sonra şöyle bir turlamak istemiş ve araba ile takla atmış.

                 Ah be ! çocuk.

                 On beş gündür bu kapının önünde karı koca bekleşiyorlar mış..Bir gün evvel zorla ikna ederek hasta yorgun karısını memlekete yollamış.

                 Sahi gittin mi kadın..Bedenin gitse de sen biraz buradasın değil mi.

                 Adam bir şeyler anlatıyor ben de usulca onu inceliyorum..Açık renk temiz bakışlı gözleri zaten ilk bakış da dikkatimi çekmiş di..Koyu renk kumaş paltosu kendi işi olan bir esnaf havası vermiş.

                 Karısına araba almak için bir aydır uğraşıyorlar mış..Ya !karısı beğenmiyor muş,ya ! kendisi..

                 -Kaç arabaya bakdık sayısı belli değil.Para nakit bir şekilde duruyor..Gönlümüze göre bulamadık gitti.Meğer bunun için duruyormuş para..Hayat bize bir şekil de mani oldu eşime arabayı alamadık .Oğlanın pert ettiği arabayı ödeyeceğimiz kaderimizde belli imiş ..

                 Konuşurken gözlerinin dolduğunu farkettim..Karısı üzülmesin diye on beş gündür susup,onu  teselli ederken kendi acısını içine attı,Evinde kaldığı hemşerisi rahatsız olmasın diye yine sustu..Şimdi ise bir yabancıya ağlıyor ,içinin acısını utanmadan rahatsız etmeyeceğini bilerek anlatıyor..

                 Şöyle bir toparlanıp bedenimi dikleştir dim.İzin bile almadan hiç tanımadığım adını bile bilmediğim ve bir daha hiç görmiyeceğim bu insan kardeşimin kalın  paltosunun üstünden sırtını sıvazlamaya başladım....

                 - Evlat acısı ablam,hiç bir acıya benzemiyor..

                 - Kıyısından bir iki kez geçtim dedim..

                  O gözyaşlarını dökdükce sıvazlamaya devam ettim...Kendi yaşantımdan örnekler anlattım hem oyalamak hem de....

                   Yüzüme bakdı ve ,

                  -Ağbim beş vakit namazında herhalde .

                  -Hayır dedim..

                  -Ama nasıl olur diyerek şaşkınlığını belirtti..

                  -Kitaplardan,alimlerden veya doğadan  öğrenilir miş dedim.

                  - Ablam iyi bir insansınız belli,ama dininizi ihmal etmeyin namaz kılınız, başını eğdikce yere doğru kan beyine geliyor bedeni,aklı daha iyi çalıştırıyor.

                  -Aylarca domat,biber.börülce bahçesinde o başım yerden kalkmıyor.

                  İçim bir burkuldu mu ne?Suçlu mu hissettim ?

                  -Size saygım sonsuz duaların sırrına da şahitim..diyerek cevap verdim.

                  Sırtını sıvazladıkca kendini iyi hissetmeye başladığını gördüm.

                  -Bunu nasıl yaptığımı biliyormusun,sana şifa verdim dedim..

                  O anlamıyor ben de anlatamıyorum..Soran gözlerle bakıyor..Nasıl olur da..Kendi inanışımız  ve bilgimiz yanıltabiliyor bazen..Ben bu büyülü anları daha önce de yaşamışlığım olduğundan ve anlamasam da artık anlam peşinde de değilim..Yapılacak bir şey varsa yap..Söyleyecek iyi bir şeyin varsa söyle..

                  

                  -Oğlunun adı ne?

                  Birden iç güdüsel bir şekilde başımı ellerimin arasına aldığımı ve öne doğru eğildiğimi hatırlıyorum.

                  Orada koltuk da otururken ,içimden ,bir şey olarak yoğun bakım ünitesine süzüldüm,koyu kahve rengi bedenleri şöyle bir gördüm ve hızlıca döndüm.

                   

                  'Baba senin istediğin gibi bir evlat olamadım '

                diyen oğlunun mesajını ilettim ve söylediklerimi tekrar etmesini söyledim.

                  -Oğlum seni seviyorum ve affediyorum,gitsen de kalsan da sana kızmıyorum.Arabanın ,paranın hiç önemi yok.Annen le seni çok seviyoruz.Gidersen de darılmayacağız.Yaptıkların ve yapmadıkların için seni bağışlıyoruz.Sen de bizi affet oğlum..

                   O söylediklerimi tekrarlarken biraz da korkuyla bana bakıyor..

                  -Ah! ablam ben dindar biriyim.Ne yapıyorsun anlamıyorum.Böyle şeyler duymuş dum ama..Bu oğlan çok üzdü beni..Tuttuğumuz partiler bile farklı.Okuttum dünya kadar masraf ettim girdiği üniversiteyi bırakdı..Ne dersem tersini yaptı..Şimdi bile ben kal diyorum o  gidiyor.

                   O tutmak dokunmak istemiş.Birileri dediği için değil..Kendi yaşamalı ve anlamalıydı.Hayatın sahiciliğini dokunarak anlamak istemiş.Nasıl ben olurum ,gerçek olurum..Aklımı önce kendim için kullanmalı ve sorgulamalıyım..

                   Sen yaşasın diye dua ederken bizim hasta sona doğru arkasında yorgun düşünceli bizleri takmış..Hızlı trenin arkasında ağır aksak ilerliyoruz....

                   İki sene sonra ne yaptığımı bilmiyorum derken..Sadece bir kula elçilik vazifesi yaptırıldığımı farkediyorum.Boşluk çok kalabalık olsa gerek derim hep.Oğlundan bir haber almak isteyen babaya elçiydim sadece.Bu yüzden tepeme dikilip koltuğa oturmak istedi...Uyuyan ve belki uyanmayacak oğluyla nasıl vedalaşacak,nasıl son sözler söylenecek..Beni orada bulunduran ilahi güce şükürler olsun.Olsun varsın ne olduğunu anlamıyayım..Bir yandan bakıyorum bilinmeyenler dünyasında herşey ortada..Neyi alacaksın iyiden güzelden yana..

                   

                   

1 Ocak 2022 Cumartesi

Oyuncak

                                     OYUNCAĞINI MI ALDILAR

                                         


                Önemli bir üniversite de  profesör olan arkadaşım yıllar sonra benim le ilgili ikinci kısa belgeselini çekmiş di.

                Aynı yıl açtığım kişisel sergimde  filimin ilk gösterimi yapılmış dı.Bu ortak çalışmayı yaz ayları gittiği sahil kasabasında  yine filim ve sergi olarak gerçekleştirmek istedi.

                Kararlaştırdığımız üzere yola çıkdım.Köy otobüsü ile inip uzakca bir yere taşınan ilçe dolmuşuna yürüdüm.Sırada bekleyenleri görünce randevuya geç kalma endişesi yaşadım.Yolda inenler olur diyen şöför beni su kasasının üstüne oturttu..Bazen böyle durumlara düştüğüm oluyor ve başlıyorum sorgulamaya..Devasa yol çalışmaları 'kime hizmet ediyor bu yollar,ülke mi kalkınıyor 'nedeni ile sallana sallana gidiyorum.Hop !oturup hop !kalkıyorum.Dolabın kulbu bacağıma batmaya başlayınca pantolonum zarar görürse ne yaparım diye düşünmeye başladım..?Hemen görüşmemiz var diye giydiğim siyah ketenim gitti gidiyor..Son zamanlar da kilo aldım ve böyle görüşmeler için kıyafet alamadım.Üstüme de siyah bir şey giyip çıkmışım..Hiç değil se  başıma bere almalıymışım..Daha sonra işlerime değil bana bakan kamu çalışanı ressamın ben olduğunu anlayınca bu kadar şaşırmazdı sanırım....Kimsenin inmediği yol uzadıkca uzadı..Yazlık siteler,lüks villalar arasında dolanıp gidiyoruz..

               

                Bizi makamın da ağırlıyan halk dan,doğal biri olan Belediye Başkanı ile projemizi konuşduk.Kendi yaptığım armut pekmezi hediye paketine şöyle bir bakdı ve usulca yere bırakdı..Ressamdan resim yerine pekmez hediye..Resim hediye edilmez der di Fahir Aksoy..

               Başkan tatlı tatlı yaşadıklarını anlatıyor..

               Şehirden göç edenlerin sayısı arttıkca talepleri doğrultusunda yeni ihtiyaçlar çıkıyormuş..

               Çevreciler gelip ,'başkan balık çiftliklerini kapat ,diyorlar mış..

               Bunu duyan  çiftlik sahipleri ise 'başkan kapatırsan sana bir daha oy yok 'diyerek acı acı niyetlerini belirtiyorlarmış..

               Kendisine gelen entellektüel bir gurup ise festival yapılmasını talep etmiş.Festival kapsamın da civar köylerden birinde klasik müzik konseri yapılmış.Başkan da öğreniyor elbette..Bu festival kime hizmet edecek ?Kasabamızı tanıtalım,cahil halk aydınlansın,turizm kalkınsın vs vs..

               Yaşlı nineler ve dedeler daha sonra Başkana sitem etmişler.Biz bu gıy gıy dan bir şey anlamadık sözleri ile..Türkü ve sanat müziği bekleyenler den ön sıralarda oturan lar kabalık olmasın diye kalırken arka sıra dakiler birer ikişer dev ağacın altını terk etmişler..Gündüz vakitlerin de keçilerin gölgesinde dinlenen bu ağacın ise mutlu olduğunu sanıyorum.Süt veren hayvanlar ve bitkiler klasik müzik dinletisi ile daha verimli oluyormuş.Dedeler ,nineler zaten verimli bir şekilde yaşamışlar yorulmuşlar onlar artık uşşak makamı dinlemek isterler...

               Entellektüeller ise bu halka yaranılmaz batıdan müzisyenler getirdik dinlemeden gittiler diyerek sitem etmişler.. 'Kim ödedi '

               Diğerleri anlamadığı için , daha sonra kapalı bir gurup olarak kendilerine özel faaliyetler gerçekleştirmişler.

               Yaşadıklarını anlatan Başkan sanırım  bizim sergileyeceğmiz çalışmaya güven duydu ve bir yardımcısını bizimle ilgilenmesi için görevlendirdi.Yeni gelişmeye başlayan bu kasabada henüz böyle bir salon olmadığı için ellerinde bulunanı bize sunan  görevli burada  hafta da iki gün çocuklara yönelik kurs yapıldığını söyledi.

               -Benim için sorun değil.Başlarında öğretmenleri var ve çocuk olmaları da ayrıca güzel bir şey diyerek cevap verdim.

              Bu çocuklar belki daha önce orjinal tablo görmemişler di.En fazla ürkek parmak uçlarıyla resimlerime dokunurlar dı.

              Bunu dedim ama beni çok üzen hatta hüngür hüngür ağlatan bir anımı hatırladım birden..Yıllar önce eve gelen yardımcı kadın ben evde değilken oğlunu da getirmiş yanında..Çocuk duvarda asılı duran yağlı boya tabloyu indirmiş üzerine akrilik boyalarla özgün  ve modern bir çalışmasını eklemiş..

              Alanında amatör biri olan ve çocuklara ders veren kurs öğretmeni uzun yıllardır kullandığı kamuya ait salonda başka bir alanla ilgili sergi açmak için yer arayan ve aynı kasabada yaşayan ortak arkadaşımıza elimden geleni yaparım demiş daha önce...

              Salonu görmeye gittiğimizde onu  oyuncağı elinden alınan çocuk gibi biraz kırgın biraz küs gibi görünce çok şaşırdık.

              Davranışlarıyla 'burası benim,elimden geleni yaparım yinede vermem,diyordu . Yıllardır çocuklara nasıl ders verdiğini anlatırken öfke,kızgınlık,nefret ne dersen de halini anlatacak bir söz bulamıyorum..Bir hainlik mi söz konusu yoksa,neden?Kime hizmet ediyor,neden kendini baltalıyor olabilir di?

              Kamuya ait olan ve yıllardır kullandığı oyun alanına bir haftalığına misafir gelip gidecek olan iki kadın sanatçıydık sadece.

              Yıllardır verdiği emeği anlatırken bizim emeğimize saygısızlık yapmaya başladı.  

              Duvarlarda bulunan fotokopi baskılara el sürmeyeceğini'siz toplarsınız 'diyerek belirtti.Masaları her gün dışarı,içeri taşırsınız,yazı tahtası mı'hayır'düzeni bozamazsınız diyerek yüzümüze tuhaf bir şekilde sırıttı.

              Çocukların daha önce güvenlik sorunu olan salona girip zarar verdiklerini anlatırken,ben onun gözlerinin içine içine bakdım ,hani söze dökülmese de bakışların gizleyemediğini anlamak için.

              Rahatsızlık veren bakışlarıyla suratıma bakdı.. Saboteyi acaba ondan mı beklemeliyim diye düşünmeden edemedim.

              Bana kasti olamaz dı değil mi ,yeni tanıştık.

              Salonun yetersizliği,adsız itici enerji den bunaldık.

              Arkadaşım, çok üzgün ve bana karşı mahcup..Bırak sanatçılığımızı yaşları ilerlemiş iki kadınız.

              Bir gün önce onay vermişken nasıl bir şey onun böyle davranmasına neden olmuşdu acaba?

              Sosyal medya sayfasına şöyle bir bakdım.

              Nasıl farklı olurum çabasıyla ,gerçekliğini pek de araştırmadan çevre,sanat,toplumla ilgili haberleri kes , kopyala ,yapıştırla paylaşıp aydın biri olarak bozuk düzene başkaldırısını yapmış olduğunu farkettim....

              Yaşadığı yerin kamu alanını babasının malı gibi kullanınca kendisinin sanır ,verdiği hizmeti anlatır ama gelen sanatçıya düşmanca davranabilirdi.

              Diğerlerinin ne düşündüğünün ne önemi var..

              Kendisi ve dostları her şeyi bilen dünyayı kurtaran aydınlar dı ne de olsa..

              Sabah erkenden kalkıp dışarı keşfe çıkdım..Çok şık kafe,restoran ve barların arasında yürüdüm.Tepeler de dağınık siteler .Çok ileride lüks bir otel..Kim için..İnsanlar buraya denize girmeye ve akşamları içmeye gelmiş..

              Bir yerde oturup çayımı yudumlarken genç kadın uzak bir yerden gelip  neden burada kaldığını anlattı..Yerli halkın nasıl düzgün ve ahlaklı olduğuna dair bir şeyler anlattı..

              Beni eve bırakan takşi şöförü emekli olduğumu sanarak'kalın burada ' dediğinde gülümsedim..

              -Bana göre değil buralar dediğimde ise şöyle bir dikiz aynasına bakdığında şaşırmış olduğunu gördüm..


              Ertesi gün oturduğumuz çay bahçesinde kamuya  vazgeçtiğimizi bildirirken ne diyelim  diye aramızda konuşuyorduk.Arkadaşım benden rica etti 'bir şikayette bulunmayalım,arkadaşımla da daha sonra konuşurum neden böyle davranıyor anlamaya çalışırım 'dedi.Daha o an ikimizde biliyorduk hiç birşey sormayacağını. 

              Sohpet ederken bir yandan etrafıma bakıp gelen gideni izliyordum.Şehirden göç edenlerin neredeyse tek tip bir görüntüye sahip olduğunu farkettim.Erkekler kırlaşmış at kuyruğu yapılmış saçlarıyla  bu izlenimi daha çok veriyordu.


             Masaya ne zaman geldi oturdu anlamadım.Esmer teni beni biraz düşündürdü.Öyle sessiz ve usulca konuşuyordu ki ona daha çok dikkat ettim.O gözlerini kırpıştırırken gülümsüyordu.Masaya serdiği boncuk bilezik ve nazar boncuklarından satın aldık.Hastaneden geliyormuş,midesi ağrıyormuş.

             -Evde seni rahatsız eden bir şey mi var?

             -Evet

             -Onu hazmedemiyorsun dedim.

              Yine gözlerini kırpıştırarak taaa.. gözlerimin içine baktı.

              -Anlatamam anlatılacak birşey değil dedi.

              Derin derin bakıştık bir süre ...

              Sakın anlatma,duymak istemiyorum..Kayınpederin mi,babalığın mı,oğlun mu bilmek istemiyorum.Git ,git masamdan seni de görmek istemiyorum,senin derdini de duymak istemiyorum.Çaresizliğinde öl boğul,renkli boncuklar diz ; diz de hayatın renklenir belki diyemedim..Tatlı tatlı sohpet ettik onun acısını üstlenmedim..Geldiği gibi sessizce süzüldü gitti.

                    

               'Aaaa !bakın kim geçiyor' dediğimde:saçlarını havalı havalı savurdu ve bizi görmezden gelip önümüzden yürüyüp geçdi gitti kurs öğretmeni.Mağrur zafer kazanmış biri gibiydi..

                       

                Biz iki kadın da kendi işlerimizi severek yapıyoruz.Beraberce bir şey yaratmışdık.Alanında tecrübeli bir ekip de bizimle çalışmış dı.

                Sanat dediğin ne ki?

                Her ne kadar kendim için yapıyorsam da,içimde ruhuma şifa,yaşama güzellik katmak isteği ,resimlerimi izleyenlerin mutluluğu şu yaşama geldik gidiyoruzu kolay etmek insanlık vazifemi yapmış olmanın hazzını da yaşatıyor bir yandan.

                Neden boyuyor ,çiziyorsun,neden sabahın ikisinde kalkıyorsun,gözlerine yazık değil mi soruları da  onlara ait.

                Dağlar da ki o muhteşem çizgiler,kavisler..Şifalı rüzgarlar,tatlı tatlı akan derelerin sesi mi resim yaptırıyor..

                Yalnızlığın verdiği çaresizlik mi yoksa..Kendi yalnızlığımın derin kalabalığını sanki yaratıcının verdiği kutsal bir görev olarak algılıyorum şimdiler de..

                Eh ,be!adam Allah da seni güldürsün.Nasıl güldürmek öyle..Hayat üzüldüğümüzü görünce biraz neşe yollamış..Beklediğimiz yerde biraz tasalı görünüyormuşuz.Arkadaşımla son görüşmeye gidiyor ve üzgün bir şekilde vazgeçtiğimiz için birbirimizden özür diliyorduk..Onunla olaylara benzer bakış açımızı  farkettim.Uzun yıllar önce yine bir iki gün çekim için bir araya gelmişdik.Yıllar ikimiz de benzer şekilde olgunluk geliştirmiş.Uzun yıllardır tanışık olan arkadaşımla taksi şöförü birden gülerek sohpete başladılar.Onların bu neşeleri bana da yansıdı ve neye güldüklerini anlamadan gülmeye başladım.Arka koltuğa geçtim.Şoför küçük valizimi yanımdaki koltuğa bırakabileceğimi ama emniyet kemerini takmamı söyledi.Daha yeni ceza ödemiş..Ben niye kendime değil de valize kemer takıldığını düşünüyor kemerin ucunu arıyorum.Nerede bunun ucu?Neye gülüyorlar yahu,şu kemeri bir bulsam da ben de dahil olsam şu neşeli sohpete....Dikiz aynasından bakıp 'bırak kalsın 'dedi..Yani valiz niye bağlanır zaten uçacağı zarar vereceği bir yer yok.O 'tamam bağlama' dedikçe ben uğraşmaya devam ediyorum.Ceza yazdırmıyacağım..'Ya! sana ne ben vereceğim cezayı 'demesi bile beni uğraşımdan vazgeçirmedi..Eğreti bir şekilde bulduğum kemeri valize dolamaya çalışırken,şöför şöyle bir yanlamaya eserime bakdı ve arkadaşıma seninki hala uğraşıyor deyince bana  güldüklerini anladım. Daha önce aldığı kadına da köpeğine kemer takmasını söylediğinde 'köpeğim cinsdir ve rahatsız olur kemerden' cevabını alınca 'hanımefendi bağlayın lütfen polis cinsine göre ceza yazmıyor !demiş.Müşteri inerken de anlayışına teşekkür etmiş.Gülmeyi unuttuk diyor..Hiç bir fırsatı kaçırmıyormuş gülmek ve güldürmek için.

                     Kamu görevlisi salonun bize verileceğini ve o hafda derslerin iptal edileceğini,beni misafir edeceklerini söylerken bize gösterilen saygıdan ötürü olması gerekenin verdiği mutluluğu boş boş yaşadık ..Arkadaşıma söz vermeme rağmen bir iki söz etmezsem kendime saygı duymayacağım edersem yine duymayacağım.Salon güvenliğinin yeterli  olmadığı için eserlerimi orada tutamıyacağıma karar verdiğimi söyledim.O beye de söyleyin salonu kendinin sanmasına rağmen açardım demekle yetindim..

                     Otobüs saatini beklerken yine gelen gideni inceliyorum.Baş örtülü bir kadın garsona çay içmek istediğini söyleyip yan tarafa oturup telefonla konuşmaya başladı.Birden sesi yükseldi ve durağın kalabalığını umursamadan ana avrat küfür etmeye başladı..'Gelmiyeyim oraya,benim param olsa tezgahtar tutarım ,size mi soracağım ulan!diyerek adeta kükredi..

                     İmrenerek bakdık sanki..Arkadaşım 'şöyle olamadık 'dedi..

                     Biz zorla değil ,içten gelen bir alttan almayla,insanları incitmek den korkarcasına..Ama anladı ama anlamadı..Ben kalbimi karartmadım ya ona bakarım..

                     

1 Haziran 2015 Pazartesi

O kızı oraya kim oturttu?

                                               


                                                   Devam eden teknoloji sorunumuzu çözmek için ilgili yere
gittiğimizde uzunca bir süre sıra bekledik.
                                                    Daha önce de buna benzer sorunlar yaşamış dık.Bir kezin de halkla ilişkiler müdürü eşime kartını vermiş ve bir daha sorun yaşarsanız doğrudan bana gelin demiş.Bizde önce bu yolu denedik.Güvenlik görevlisi ( kendisi burada) değil diyerek elimize sıra numaramızı tutuşturdu...Cihazdan çıkıyor ya sıra numarası..Baktı köylü mü şehirli mi belli değil yaşı geçmiş iki kişi..Bunlar beceremez dedi sanırım..Hey yavrum hey...
                                                   Gözümüz ekranda..Nihayet bir odaya alındık.Masada ölgün yüzlü bir kadın.Bize bakmadı bile.
                                                   Ekranda ki işini bir müddet daha takip ettikden sonra pırasa saçlarını sağ omuzundan öne doğru atarak lutuf ederek döndü.Beyaz gömleğinin üstünde makyajsız  yüzü soğuk ve bön..Kabaca (ne vardı) dedi.Sanki karşısında bulunmakla suç işlemişiz..Suçu işleyen kim acaba?Sen mi,şirketin mi,yoksa sık sık şahit olduğum daha altlarda çalışan diğerleri mi?
                                                   Böyle dedim çünki böyle bir şey de yaşadık..Küçük maaşları yüzünden işlerini zorla yapanlar..Kopuk kabloları yerlerde sürünürken görüp..Bu da ne acaba deyip ilgilenmeyen..Daha sonra asılta asılta (asıltmak-kabaca zorlayarak çekmek)eve getirip..(Gelmezdik ama..)  (nasıl yani?) eşim (sus, yirmi günde zorla getirttik) diyor..Adamları hoş tutuyor..Adam asıltıyor kabloyu,pencereyi köklüyor,Pişkince sırıtarak yüzüme bakıyor..Bana (keseyimde sen ekle) diyor..Geç olmuş da üşümüşler de..Gelmezler miş aslın da bu saatte..Onunda köyünde sobalı evi varmış.İmrenerek özlemle bakıyor kuzineye üstünde vokurdayan (kaynayan) tencereye..Bin türlü umutla şehire göç edip bin liraya zoraki çalıştığını anlatıyor.Ben de şehirden köye göç ettim ama işini düzgün yapacaksın ya da döneceksin köyüne diyorum.Soba başını özlüyor ama toprak her ay bin lira vermiyor.Çelişki ve toprakdan uzak olmanın acısı..Bana biraz da kıskançlıkla bakıyor.İsteksizce baştan savma yaparak intikam alıyor kendince.Elime malzeme tutuşturup 'bir daha olursa kes ekle çağırma bizi 'diyor.Ah!o halkla ilişkiler müdürü yok mu işini düzgün yapan..Hep onun yüzünden.Paldır küldür yapıp defolup gittiler diyeceğim ayıp olacak..Az sonra döndüler..Tüm çalışmalar süresince arabadan çıkmayan şefleri bizzat gelip sorunun bitip bitmediğini kontrol edip bana da teyit ettirdi.Bunlar yola çıkınca merkezden amirleri ( kontrol ettiniz mi ) diyerek telefon etmiş. Bu amire daha önce (dağda yaşadığım için ikinci sınıf muamelesi yapıldığını düşünüyorum ) demiş dim.Yolda gelen telefona (yoo ne gerek var) mı dediler acaba?..Emir büyük yerden.Yoksa o küçük maaş da ..Sorunu kontrol eden şef yüzüme şaşkınlıkla bakıyor..Kim bu şalvarlı kadın?
                                                 Benim ben..Hakkını aramayı geç de olsa öğrenmeye başlamış biri sadece..Hiç hoşuma gitmese de gerektiğin de tehdit eden biri..
                                                 Pırasa saçlı elimizde ki evrakları inceledi Hiç bir şey anlamadı.Bir yerlere telefon etti.Olmadı..Suratı iyice düştü.Belgede ki bir isime takıldı.Aaa o da kim..Ben de şaşırdım..Üçüncü bir şahıs daha mı?O mu bu sorunları çıkarıyor?Gidip hesap soralım hemen.Eşim elden ele gezen faturaları elimden aldı bir baktı kim bu isim diye.Ödeme yaptığımız bayinin ismi imiş..Pırasa saçlı eğildi yere düşen yüzünü aldı..Yine baktı faturalara.(Yok yok gitmeyin) dedi.Az daha düşünüp eşime döndü (amca sen bir yerde hata yapmışsın) deyince umulmayan bir yumuşaklıkla cevap veren eşim (kızım hata sizde çözeceksen çöz).
                                               Pırasa ters bir şeyler söyleyince sıçradım.Aaa.. menopozlu bir kadının üstüne bu kadar gidilmez ki..Nereden bilsin genç daha..Cümlemin bir yerinde ona laf çarptırarak (nezaket) dedim..Lafın ona geldiğini anladı da yüzüme baktı bön bön..Laf çarptığıma mı baktı,nezaket sözcüğüne mi takıldı?
                                               Hiç duymadığına eminim.-Nezaket-..Siz duydunuz mu?
                                               Ha!belki bir zamanlar komşumuz olan güler yüzlü Nezaket abla onun da komşusu olur  bir gün..(Ablaaaa adının anlamı) ne der..Öğrenir de uygular mı?Öğrenmek ayrı bir şey uygulamak ayrı bir şey..
                                               Ayağa kalktım (kaymakamlık şurası, Gidip şikayet edelim) dediğim de kabalığı korkuya döndü..Şaşkınlıkla yüzüme bakarken camlı odadan halkla ilişkiler müdürünün geldiğini gördü ve telefona sarıldı.Eh! bizim de istediğimiz buydu zaten.Güler yüzlü doğal hali sevecen pozitif olan müdür (oturtuyorlar bunları buralara,uğraştırıyorlar beni) diyerek tık tık tık..Sorunu çözdü.Pırasa ne yapsın doğal hali bu ise..
                                              Hoş görelim dedik..Cehenneme giden yol hoş görü taşları ile döşeliymiş derler..Siz ne dersiniz?                                      

23 Ocak 2015 Cuma

Bahri Ağabey

Bahrinin Ora-Tuval,yağlı boya

                                                         

                       Bahri Ağabey ile şehir içi otobüs yolculuğun da tanışdım.Kalabalık da zar zor yer bulup oturduğum da eşim ayakda kaldı.Yaşına rağmen dinç bir yapıya sahip olan eşim yanımda oturan genç tarafından sağa ,sola, havalara bakıp görmezden gelindiğini düşündüğüm sırada  birden kıpırdandı ve hızlıca ayağa kalkdı.Eşim  hemen yanıma doğru bir hamle yapınca 'dur dur sana değil' dedim.Biraz mahcup geri çekildi.Kendisine yer verilen adam gülümseyerek 'buyurun siz oturun,yorgunsunuz galiba' dediğin de sağ kolunun olmadığını farkettim.Gencin yer verme sebebi içden gelen bir vicdan ve ahlakdan değil engelli yasası gereği yer vermek zorunluğundanmış meğer..

                     Benim  taşıdığım  enerjiden kaynaklı olduğunu düşündüğüm özelliğimden dolayı birisi yanım da az bulunsun başlar anlatmaya..Otobüs,taksi farketmez..İki durak arasında ne hikayeler dinlemişimdir..Bir de şehirler arası otobüs yolculuklarını düşünün..Saatler boyu konuşurlar bende usanmadan dinlerim...Bazıları sır olarak kalır.Bazıları her ikimize açılımlar sağlar veya böyle yaşam hikayesine dönüşürler...

                     Bahri Ağabey pembeleşen yüzüyle bana ve eşime 'vallahi yorgun değilim.Aynı yaşlardayız siz oturun' diyor hala..Kolu kesik bacaklar altı ameliyat geçirmiş protezliymiş .'Engelliyim ama kendime aileme baktım.Dört çocuğum var ellerinizden öper..Karımla elele verdik.' diyor...

                   'Maşallah biz iki çocukla zor uğraştık' dedim içimden..

                   Bahri ağabey:

                  'Belediyeden emekli oldum.Sevdiler beni kal gitme dediler.Ben gideyim de başka bir engelli işe girsin' dedim.

                   Hayranlıkla ona baktım.'

                     'Bahri Ağabey bravo sana ne sağlamlar ulaşamıyor senin yaptıklarına' dedim. 

                    'Çocukluğumda çok sıkıntı yaşadım ' diyerek devam etti.'Anam tekrar evlendiğinde babalığım eziyet ederdi.Anam kahrolur  ama elinden bir şey gelmezdi garibin.Anamın üzüntüsüne dayanamadım kızım.Evden kaçtım..Uzak çok uzak yerlere gittim.Beni arayıp bulmasınlar istedim.Gittiğim yerde güzel bir kabristan buldum.Orada yatmaya başladım.Gündüzleri orada burada çalışıyordum.Kış gelince,bir gece tıpır tıpır kar yağmaya başlamış.Bir uyandım,her yanım bembeyaz...Karın altında kalmışım.Gömülmüşüm anlayacağın.Kendi kendime öldüm mü acaba dedim..Orada öylece kalakaldım.Ne yapayım ki ölmemişim..Sevineyim mi,üzüleyim mi ? Nereye gideyim şimdi ? Gömdüm başımı karlara yine.Hiç bir şey hissetmeyerek ne kadar yattım bilmiyorum.İçim mi geçti ne..Bir sesle irkildim.  'Kalk ' diyor du.. 'Kalk '..Bir isim tekrarlıyordu..'Git seni bekliyor,git bul onu.          

                 Ne korku ne başka birşey hissetmemiş.Soğuk ve açlıkdan uyuşmuş bir halde,usulca kalkmış ve  kim olduğunu bilmediği birisini aramaya başlamış..

                     Ulaşdığı çiftlikde aradığı adam mı acaba bilinmez,  onu hemen işe almış ve  ne zaman başlayacağını sormuş..

                    'İzin istedim az bir işim var deyip doğru kabristana gittim'.diyerek devam etti..

                    Aylarca kendine yatak olan kabristandan helallık istemiş. 

                    Çiftlik sahibine 'eski işimden ayrılmaya gidiyorum dedim.Beni sahipsiz,yersiz yurtsuz sanmasın istedim,bir insanın başına gelen en kötü şeylerden biridir .Öyle böyle yürüdüm büyüdüm kızım.Bak engelli kartım var,ama kimseyi üzmem de üzülmem de.'

                  Eşim şöyle bir eğildi  Bahri ağabeyin yanağını iki okşadı 'gamsızsın haaa !..Kırışık yok maşallah yüzünde 'dediğinde otobüs de konuşmayı izleyenler dahil hepimiz güldük acıklı ama bir o kadar ibret alınması  gereken bu hikayenin sahibine mi eşime mi..

                 İneceği durağa yaklaşınca' buyurun gelin bir gün çayımı içmeye buralar da beni herkes tanır.' derken başı ve gözleri ile de sağ kolunu işaret  ediyor,kendini ararken nasıl tarif etmemiz gerektiğini anlatıyordu.

                'Bahri Ağabey yazabilir miyim hikayeni', dediğim de 'yaz kızım yaz..Ben de misal alırım hayattan.Belki beni de misal alan olur'.. 

                Bahri ağabey otobüsden inince arkasından düşünmeye başladım.Sorunlu bir arazimiz için gittiğimiz avukat görüşmesinden dönüyorduk.

                Arazimizin adı ise : Bahri'nin Ora...

                Tesadüf mü şimdi bu ?Hayatın verdiği mesajları okumayı çok uzun zaman  önce öğrendim.Sağ kolu kesikdi ve sağ geleceği temsil eder.Hayat -bırakın uğraşmayın mı -diyor bize. -Devletin kestiği kol acımaz  yen içinde kalır - demiş atalarımız.Biraz acımışdı zamanında ama,sonrasında yaşadıklarımız çok çok güzeldi..!

                 -Bahrinin Ora - ise çok değerli geçmiş  anılarımızda kalmaya devam ediyor..!





15 Aralık 2013 Pazar

Neyin Ne Olduğunu Bilen Beri Gelsin

                                                 
Yaralı Kuş
                                       
                                        -Gitmek istemiyorum
                                        dediğimde ,iç sesim
                                        -olumsuz sözcük ürettin,ne istediğini söyle
                                        diyerek beni uyardı.
                                        -Evimde kalmak istiyorum,
                                        derken içim acıyor ve bedenim yorgunlukdan sızlıyordu.
                                        -Şefkat duymuyor musun?
                                        Yanıtı gelmesiyle de birden içimi  derin bir şefkat hissi kapladı.
                    Gideceğim yeri gördüm hayalimde.İçim şefkatle doluyken orada olmak ne de kolaydı.
                    Olmasın diyoruz ama acılardan çok şey öğreniyoruz.İnsanlık olarak daha uzun bir yolumuz var diye düşünüyorum.Yeterince öğrenirsek belki biter acılar.Birbirimizi anlamayı öğrenemedik.Onaylamadıklarımıza saygılı olmayı öğrenemedik.

Yeryüzü cenneti evim
Evde olmak çok güzel

                       Acı , korku,dehşet ve şüpheyle baktı köşeye...Sonra bana çevirdi bakışlarını.Korkusu büyüdü gözlerinde.Nasıl oluyor da hem beni hem başka boyutları görüyordu.
                     'Güzel mi ' dedim hasta yatağında ki yaralı kuşa..
                     Hayır besbelli değildi.Gördüğü şeyi ikimizin arasına dek izledi bakışlarıyla.Korkuyla ürperdim.
                     'Aradan çekil' uyarısı hissettim birden  ve kapıya doğru yürüdüm.Bir ona bir bana bakıyordu.Anlamıyordu..Ben anlıyor muydum? Belki..Eski deneyimlerimi anımsadım...
                    Güvenlik görevlisine 'din görevlisi var mı 'diye sordum.
                    Sabah ayazında hızlı koşar adımlarla minaresi görünen camiye yöneldim.Kapalı..Ne yapmalı..Alt avludan sesler geldi.İki genç kadın caminin kapalı olduğunu ve aceleleri olduğunu söyledi önce.(Eğitmenim belki yardım edebilirim) dedi sonra.Okuyacağım duaları söyledi.Oh!olsun size..İşiniz düşünce arıyorsunuz dini camiyi bakışı geldi geçti gözlerinden..Yoksa ben mi ben mi öyle hissediyorum.Tanrı hepimizin,benim de Tanrım ve ona sesimi duyurdum.Genç Hanımların tavsiyesi yetmedi.Gece rüyamda gördüğüm Hoca nerede?  Hoca ona mı bana mı?
                    Öğlen yorgunlukla içim geçmiş.İrkildim bir sesle.Kapıda iki kişi.Saygıyla tanıttılar kendilerini.Genç olan kaldı yanımda.Hastalığına ait sorular soruyor ve arkadaşlıklarına ait anıları anlatıyor....Nasıl değerli olduğunu onu çok sevdiğini,kendinde çok emeği olduğunu...Ortak tutkuları ağaçlardan ve dostluğun kutsallığından söz etti sonra.
                  Birden sakalı, kıyafeti dikkatimi çekti ve hızlıca enerjisini hissetmeye çalışdım..Hafifçe montuna asıldım iki elimle,tuttum bırakmam dercesine..
                  -Sen din adamı olabilir misin ?
                   -Hayır nereden çıkardınız?
                    Ellerim düştü iki yanıma..
                    Derin siyah gözlerinin içine içine bakdım...Var bu çocuk da bir şey .
                    - Neyi merak ediyorsunuz epeyce bilgim var dedi az sonra.
                   Gece geri geleceğini söyleyip gitti.Kapılar kapanıyor dediğimde  ise kendinden emin 'merak etmeyin bir yolunu bulurum,dedi.
                    Doktorumuz ise 'inanca saygımız sonsuz' diyerek gece gelecek ziyaretcimize izin verdi..
                    Usul usul okudu  duaları başın da zaman durmuş gibiydi hiç kimse odaya girmiyordu derken odaya gelen hemşire şöyle bir bakdı ve hiç bir şey demeden usulca gitti.Sakin dingin huzur dolu bir enerji sardı her şeyi.
                     Birkaç gün sonra tekrar ziyarete geldi ' bu sefer sizin için'dediğinde inanmıyarak ona bakdım.Benim de yardıma ihtiyacım varmış..
                   Yirmi yaşındaydı  ve bize Tanrının hediyesiydi.
Semra Melek Adlı Eserimden Detay